Hep merak etmişimdir bunca zamandır Amerika’nın korku
filmleri neden bu kadar seri katil profili üzerinden yürüyor diye.
Sonra yaş
ilerledi ve ben seri katillerin kim olduklarına, nasıl bir hayat sürdüklerine
dair merak salmaya başladım. Tabi teknolojinin de her geçen gün ilerlemesiyle
birlikte, internet üzerinden ulaşmadığım bilgi, katiller hakkında öğrenmediğim
detay kalmadı.
Sizlere belki bu
ilginç merakım garip geliyordur şuan ama bu da bir ilgi alanı desek daha doğru
olur. Bunca zamandır incelediğim seri katiller arasında en ilginç psikolojiye
sahip olan ve sinema filmlerinde de akıllara kazınan bir filmin isim yapmasına
sebep olan Albert Fish ismindeki seri katil oldu.
Albert Fish’in idamı esnasında
söylediği , “Gerçek acının son aşaması olarak gördüğüm ölüm fikrini çok sevdim”
demesi de hep tüylerimi ürpertmiştir.
1870 yılında
Washington’da dünyaya gelen bu seri katil, 5 yaşında babasını kaybetmiştir.
Bunun üzerin Albert amcayı yetimhaneye yerleştirirler. Yetim hanede 2 yıl
boyunca yaşadığı sıkıntılı dönemler, kendisinin ciddi anlamda psikolojik
bozukluğa uğramasına sebep olmuştur.
Albert amcamız 7
yaşına girdiğinde annesine teslim edilir fakat, kendisinin ciddi baş ağrıları
oluşmaya başlamış ve sağlık açısından her geçen gün daha da kötüye gitmeye başlamıştı.
Annesi ile yaşamaya başladıktan sonra liseye kadar okuyup bitirmeyi
başarabilmişti. Sonrasında iş hayatına atılmaya karar verip çeşitli işlerde
çalışmıştı.
İşte geldik en
heyecanlı kısmına. 1910 senesinde ilk cinayetini işleyen bu seri katil, kurbanlarını ne yazık ki
küçük çocuklardan seçiyordu. İlk cinayetinin ardından şehirde gezinmeye devam
ederek çocuk cinayetlerine ara vermeden sürdüren bu katil, hiç iz bırakmadan
şehirde elini kolunu sallayarak gezmeye uzun yıllar boyunca devam etmişti.
Psikolojisini
hala çözemediğim bu seri katil, yalnızca kurbanlarına işkenceler yapmakla
kalmayıp, kendisine de her öldürdüğü çocuğun arkasından işkenceler de
bulunuyordu. Kasıklarına toplu iğneler batırarak, sırtına çivili bir sopayla
vurarak kendi kendine acı çektirmekten de ayrı bir zevk alıyordu.
Yapısında
yamyamlık bulunan Albert Fish, her cinayetinden sonra kurbanlarını yemekten
zevk alıyordu. Bu nedenle yakalandıktan sonra da kendisine Brooklyn Vampiri ismini vermişlerdi.
Kendisinden
esinlenerek sinema dünyasında ciddi ses getiren Hannibal filmi kurgulandı. Albert Fish gibi çeşitli dünyaca ünlü seri
katillerin sinema filmlerinin olduğu diğer konuları da ilerleyen günlerde ele
alacağım.
Fakat şunu
söylemeden geçemeyeceğim, korku ve bilim kurgu filmi sevenlerin bunları
araştırmasını tavsiye ederim. Hiç aklınıza gelmeyecek gerçek hayatlarla
karşılaşma olasılığınız çok yüksek.
Yorumlar
Yorum Gönder